La ilahe illallah ne demek? La ilahe illallah fazileti nedir?
La ilahe illallah ne demek? La ilahe illallah fazileti nedir? La ilahe illallah devamı ne? tüm bu sorularınızın detayları haberimizin içeriğinde... La ilahe illallah Müslüman alemi Kelimeyi tevhid olarak bilinmektedir.
Lâ İlâhe İllallah ne demek sorusu, Müslümanların merak ettiği konuların başında gelmektedir. Bizlerde bu içerikte Lâ İlâhe İllallah anlamı, okunuşu ve yazılışını sizler için bir araya getirdik. İşte, Lâ İlâhe İllallah ile ilgili mümin kardeşlerimizi bilmesi gereken her şey…
Lâ İlâhe İllallah, kelime-i tevhid olarak bilinir. Allah (c.c)'ın birlik davasını anlatmakta ve Muhammed (s.a.s)'in O'nun rasûlü olduğunu açıklamaktadır. Peki La ilahe illallah ne demek? La ilahe illallah fazileti nedir? detaylar haberimizde..
La ilahe illallah devamı nedir?
Arapça okunuşu: "La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah"
Türkçe Manası: Allah'tan başka İlah yoktur. Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Peygamberidir. “
La ilahe illallah Arapça yazılışı
“ لا إله إلا الله محمد رسول الله “
La ilahe illallah ne demek?
İlah; Arapça bir kelime olup “İbadet (itaat-kulluk) edilen varlık” demektir. Her ibadet edilen varlık ilahtır, fakat her ilah Allah değildir.
Lâ İlâhe İllallah -Allah'tan başka ilâh yoktur-, İslâm dininin temel rüknüdür.
Yani uluhiyyeti, yaratıcılığı, Rabliği, saltanatı ve hâkimiyeti sadece Allah'a tahsis etme kaidesi.La ilahe illallah; "Bil ki! Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur" anlamına gelmektedir.
Muhammedun Rasulullah ise Allah’a Rasulullah’ın gösterdiği şekilde ibadet etmek demektir."Kim La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a şehadet ederse Allah ona cehennemi haram kılar."
La ilahe illallah fazileti nedir?
Kelime-i Tevhid’in bazı faziletleri yer almaktadır. Gelin Kelime-i Tevhid’in faziletlerini birlikte inceleyelim…
"Benim ve diğer Peygamberlerin dediği en üstün şey, La ilahe illallah sözüdür." (Tirmizi)
"İhlâsla Lâ ilâhe illallah diyeni Allah ateşe haram kılmıştır." (Buhari, Müslim)
"Lâ ilâhe illallah diyene, işlediği günahlardan dolayı kafir demeyiniz! Buna kafir diyenin kendisi kafir olur." (Buhari)
"Günde yüz defa La ilahe illallah diyenin yüzü kıyamette dolunay gibi parlar." (Taberani)
Ebu Hureyre (ra);
Resulullah (s.a.v.); "İmanınızı tazeleyiniz." buyurdu.
“Ya Resulallah! İmanımızı nasıl tazeleyeceğiz?”
"La ilahe illallah'ı çok söyleyiniz." buyurdu. (Ahmed bin Hanbel)
"Kıyamet gününde benim şefaatim sayesinde en mutlu olacak insan, kalbinden içtenlikle, Lâ ilâhe illallah diyendir." (Buhari)
GÜNDE 100 DEFA “LA İLAHE İLLALLAH” DEMENİN FAZİLETİ
Bunun yanında günde yüz defa “Lâ ilâhe illallah” diyenin çeşitli şekillerde mükâfatlandırılacağı yönünde hadisler bulunmaktadır. (İbn Mâce, Edeb, 54)
LA İLAHE İLLALLAH’IN ŞARTLARI
Şart kelimesi lügatte, bir şeyi kabul etmek ve ettirmek manalarına gelir. Istılahta ise, yok olması halinde hükmünde yok olacağı, var olması halinde ise bizatihi hükmün varlığının veya yokluğunun gerekli olmadığı şeydir.
La ilahe illallah kelimesinin fertleri ve toplumları kurtuluşa sevk edebilmesi ancak bir takım şartlarıda beraberinde gerekli kılmaktadır. Nasıl ki ; namaz, oruç ve diğer ibadetlerin Allah katında kabul olabilmesi için yine Allah tarafından sınırları kesin bir şekilde bildirilmiş olan şartları mevcut ise La ilahe illallah kelimesinin de söyleyen kimseye yüklediği yükümlülükler ve şartlar mevcuttur. La ilahe illallah kelimesinin şartlarından birisi eksik olduğunda ya da onu bozacak bir söz veya amel işlendiğinde artık bu tevhid kelimesi, söyleyenin cehennemden kurtulmasını sağlayamaz.
İbn Kayyım (rahimehullah) şöyle demiştir ; “La ilahe illallah kelimesini tasdik edip doğrulamak demek, onun yükümlü kıldığı tüm hakları gereğince kavrayıp yerine getirmektir ki işte bu da İslam şeriatı demektir. Kısaca İslam şeriatı, bu tevhid kelimesinin etraflı bir şekilde ortaya konması demektir. Onun tüm haberlerini tasdik edip doğrulamak, bütün emirlerine bağlanıp yerine getirmek, aynı zamanda bütün yasaklarından da kesinlikle uzak durmaktır. Gerçekte bunu tasdik edip doğrulayan kimse, o kelimenin gereklerini ve getirdiği yükümlülükleri yerine getirmekle ve aynı zamanda bu kelimenin tüm haklarını ifa edip korumakla sağlanır. Aynı zamanda mutlak olarak azaptan kurtulmanın yolu da bu kelime ile ve onun haklarını yerine getirmekle mümkündür.” [2]
İbn-i Recep el-Hanbeli (rahimehullah) şöyle demiştir ; “La ilahe illallah’ı söyleyipde ona şahadet etmekten maksat cehennemden kurtulmayı ve cennete girmeyi gerektiren bir sebep olmasıdır. Bu gereklilik ise söylenen sözün şartlarının hepsinin bir arada bulunması ve onu ortadan kaldıracak bir durumun olmaması halinde geçerlidir. Tevhid kelimesini söyleyen kişide bu kelimenin şartlarından bir tanesi eksik olursa yahut tevhid kelimesini söyleyen kimse bu kelimeyi ortadan kaldıracak söz veya amelde bulunursa artık bu tevhid kelimesi, söyleyenin cehennemden kurtulmasını ve cennete girmesini sağlamaz. Bu görüş Hasan ve Vehb bin Münebbih’ten nakledilmiştir. Bu konu hakkında söylenenlerin en güzeli ve en kuvvetlisi bu görüştür.” [3]
Başka bir rivayette ise, Vehb b. Münebbih kendisine ‘La ilahe illallah cennetin anahtarı değil midir? diye soran kimseye şu cevabı vermiştir ;
“Elbette öyledir, ancak o açacak olan anahtarın dişleri varsa! Bilindiği gibi hiçbir anahtar dişsiz değildir. Şayet sen dişleri olan bir anahtar getirebilirsen senin için cennetin kapısı açılır, aksi takdirde açılmaz.” [4]
İşte bu anahtarın dişleriyse La ilahe illallah kelimesinin şartlarıdır. La ilahe illallah’ın, ilim, yakin, ihlas, sıdk, muhabbet, inkiyad ve kabul olmak üzere yedi şartı vardır. Bunları delilleri ile kısaca zikredelim ;
- İlim (Bilmek) : La ilahe illallah kelimesinin red ve isbat ile kastedilen manasını yani tüm tağutların reddedilmesi gerektiğini, Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığını, gerçek ilahın O olduğunu, O’nun dışında hiçbir varlığın bu niteliğe sahip olmayacağını cehaleti ortadan kaldıran bir ilimle bilmektir. La ilahe illallah’ın anlam ve içeriğini bilmeyen onu itikad edemez.
Onu itikad edemeyen de mü’min olamaz. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;
“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahları için bağışlanma dile.” (Muhammed Suresi / 19. Ayet)
Rabbimiz bu ayetinde “Bil ki” buyurarak La ilahe illallah’ı öğrenmeyi bizlere farz kılmıştır. Bu farzı terk edenler şirk bataklığında boğulmaya mahkumdurlar.
“O'ndan başka ibadet edip durdukları şeyler (putlar), şefaat da edemezler; ancak Hak'ka şehadet eden (dili ve kalbi ile La ilahe illallah diyen) kimseler müstesna.” (Zuhrûf Suresi / 89. Ayet)
Dikkat edilirse bilerek hakka şahitlik edenler istisna kılınmışlardır. Yoksa bilmeden hakka şahitlik etmek kişiye fayda vermez.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “Kim Allah’tan başka bir ilah olmadığını bilerek ölürse cennete girer.” [5]
- Yakin (Kesin İnanç) : Yakin, beraberinde şüphe olmayan kesin bilgiye denir. Şek, şüphe ve zannı ortadan kaldıran kesin bir inanç. Bir insanın mü’min olabilmesi için telaffuz etmiş olduğu La ilahe illallah cümlesinin içeriğine şek ve şüpheye yer bırakmayan bir iman ile inanması gerekir. Allah’ın uluhiyetinde, rububiyetinde, isim ve sıfatlarında asla bir ortağının olmadığına, kainatı sevk ve idare edenin, insanların hayatına karışmak için peygamberler ve kitaplar gönderenin, kullarını hesaba çekenin, yağmurları yağdıranın, mahlukatı rızıklandıranın, hâsılı her şeyin yaratıcısının o olduğuna kesin bir şekilde inanmak lazımdır. Bu sayılanlara ve iman edilmesi zorunlu olan şeylere kesin bir şekilde iman etmeyenler,La ilahe ilalllah deseler de bunun kendileri için hiç bir faydası olmayacaktır. Çünkü onlar La ilahe illallah’ın bir şartını ihlal etmişlerdir. Bu kelimenin bir şartının dahi ihlal edilmesi halinde asla hakiki iman gerçekleşmeyecektir. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;
“Mü’minler ancak Allah’a ve Raslüne iman eden, sonra da hiçbir şüpheye düşmeyen ve malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenlerdir. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” (Hucurât Suresi / 15. Ayet)
Ayetteki “hiçbir şüpheye düşmeyenler” ifadesi, onların yakinen inandıklarının bir delilidir çünkü “yakin”şüphenin zıddıdır. Ayetten anlaşılan diğer bir hüküm de, yakinen inanmayan veya imani meselelerde şüphe edenlerin asla mümin olamayacaklarıdır. Zira Rabbimiz şüpheye düşmeyenlerin mü’min olabileceğini vurgulamıştır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Rasulü olduğuma şahitlik ederim. Bu iki hususta şüpheye düşmeden Allah’a kavuşan hiçbir kul yoktur ki, cennete girmesin.” [6]
- İhlas : La ilahe illalah’ın bir diğer şartı da ihlas’tır. İhlas, inanca ve amele dönük eylemlerin kabul edilmesindeki temel şarttır. O olmaksızın imanın ve amelin kabul edilmesi mümkün değildir. La ilahe illallah sözünde Allah Teala için ihlaslı olmak, sadece adet yerini bulsun diye veya taklit şeklinde gelişi güzel bu sözü söylememek, bununla halishane bir biçimde yalnızca Allah Teala’ya yaklaşmayı dilemektir. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;
39.2*************“O halde Allah’a, O’nun dinine ihlaslı olarak kulluk et.” (Zümer Suresi / 2. Ayet)
“De ki: Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim.” (Zümer Suresi / 14. Ayet)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “İnsanların şefaatimle en mutlu olacak olanı, kalbinden samimiyet ve ihlasla la ilahe illallah diyen kimsedir.” [7]
- Sıdk (Doğruluk) : Bu sözü yalanın zıddı olan doğru bir şekilde söylemektir. La ilahe illallah sözünü söylerken kalbinin diline, dilinin de kalbine uyacak şekilde doğru ve birbirine uygun olması demektir. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;
“Andolsun ki, biz onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah elbette (iman yönüyle) doğru olanları da bilir, yalancıları da bilir.” (Ankebût Suresi / 3. Ayet)
“İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık’ derler. Onlar güya Allah’ı ve mü’minleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah’ta onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalan sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.” (Bakara Suresi / 8-9-10. Ayet)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna kalbinden bir doğrulukla şahitlik eden kimseye Allah muhakkak ateşi haram kılar.” [8]
- Muhabbet (Sevgi) : Bu sözü, bu sözün gerektirdiklerini ve ifade ettiği şeyleri sevmek, yine bu sözün gereğince amel eden kimseleri sevmek, bu sözün gereklerine aykırı davrananlara ise buğz etmek. Kişi, La ilahe illallah demesine rağmen, Allah’ı, Rasulünü ve sevilmesi dini bir zorunluluk olan şeyleri sevmiyorsa veya bu kelimeye düşmanlık eden kimselere muhabbet gösteriyorsa, böylesi bir şahsın imanı sahih olmadığı gibi söylediği kelimenin de kendisine herhangi bir faydası yoktur. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;
“İnsanlar içinde Allah’tan başkasını (Allah’a) eş tutan kimseler vardır. Onlar onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise çok daha fazladır.” (Bakara Suresi / 165. Ayet)
Allah Teala, iman edenlerin Allah sevgisinin başkalarının sevgisinden daha kuvvetli olduğunu haber vermiştir. Çünkü iman edenler, Allah Teala'yı sevdiklerini iddia eden, O'nun dışında ilahlar edinen ve o ilahları Allah Teala'yı severcesine seven müşriklerin yaptıkları gibi yapmazlar. Onlar, sevgilerinde hiç kimseyi O'na ortak koşmazlar.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “İmanın en sağlam kulpu, Allah için dost olmak, Allah için düşmanlık etmek, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.” [9]
- İnkıyad (Teslim olmak / Boyun eğmek) : İnkıyâd tevhid kelimesi La İlahe İlallah'ın gerektirdiği şeylere rıza göstermek, boyun eğmek ve teslim olmaktır. İman etmenin temel niteliklerinden birisi de Allah ve Rasulü’nün emredip yasakladığı şeylere itiraz ve tenkit etmeksizin rıza göstermek, boyun eğmek ve teslim olmaktır. Allah ve Rasulü’nün belirlemiş olduğu hükümlere rıza göstermemek, boyun eğmemek, teslim olmamak veya itirazda bulunmak asla iman ile bağdaşmayan bir durumdur. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;
“Kim amelinde ihlas sahibi olarak kendini samimiyetle Allah'a teslim ederse, muhakkak ki o, en sağlam kulpa (La ilahe illallah’a) yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a dayanır.” (Lokmân Suresi / 22. Ayet)
Allah Teala'nın emrine teslim olmayan kimse, muvahhid (Allah'ı birlemiş) olamaz. O, sağlam kulpa (La ilahe illallah'a) da yapışmış olmaz.
“Rabbinize dönün. O’na teslim olun.” (Zümer Suresi / 54. Ayet)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “Allah’a iman ettim, de ve istikamet üzere(emrolunduğun gibi) yaşa.” [10]
- Kabul : Bu sözün gerektirdiklerini gerek kalple, gerekse dille kabul ve ikrar etmek. Allah Teala, kafirleri azaplandırmasının nedeninin onların bu kelimeyi söylemeyip büyüklük taslamaları ve bu kelimeyi kabul etmemeleri olduğunu haber vermiştir. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;
“Çünkü onlara : Allah’tan başka ilah yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.” (Sâffât Suresi / 35. Ayet)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “Nefsim, elinde olan Allah’a yemin ederim ki ; arzusu benim getirdiğime tabi olmadıkça hiç biriniz iman etmiş olmaz.” [11]
LA İLAHE İLLALLAH’IN FAZİLETİ
Kul, bu sözün gereklerini yerine getirdiği ölçüde bu sözün faziletleri ve faydaları orta çıkar. La İlahe İllallah kelimesi zikirlerin en faziletlisidir. Bu kelimenin faziletine dair birçok hadis-i şerif vardır. Onlardan bazıları şunlardır ;
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “La İlahe İllallah deyip de sonra bu söz üzere ölen her kul, muhakkak ki cennete girer.” [12]
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “La ilahe illallah diyen ve bununla Allah’ın vechini (yüzünü) arzulayan kimseye, Allah cehennemi haram kılmıştır.” [13]
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ; “İnsanların şefaatimle en mutlu olacak olanı, kalbinden samimiyet ve ihlasla La İlahe İllallah diyen kimsedir.” [14]
DİLLERİYLE LA İLAHE İLLALLAH DİYEN HERKES CENNETE GİRER Mİ ?
Kelime-i tevhidin insana fayda verebilmesi için onu sadece dille ikrar etmesi yetmez. İnsanı cennete sokacak olan, fayda verecek olan kelime-i tevhid sayılan şartları kendinde barındıran ve bu şartların zıttı olan veya bu şartları bozacak mahiyette olan fiil, söz ve itikadlardan uzak durulduğu takdirde gerçekleşir.
Bilinmelidir ki "Kim La ilahe illallah derse cennete girer” şeklinde ve bu manada gelen hadislerbütünüyle umum manalı ifadelerdir. Bu ifadeleri tahsis eden diğer naslarla değerlendirilmeli ve bu hadisi şerifi "Şartlarını yerine getirerek ve onu bozan hallerden uzak durarak Kim La ilahe illallah derse…" şeklinde anlamamız gerekmektedir. Bu İslam şeriatinin tüm ibadetlerdeki temel kaidesi ile uyum arzeden bir anlayış olacaktır. Aksi takdirde naslar arasında bir muhalefetin varlığı kaçınılmazdır.
Şeyh Abdurrahman bin Hasen (rahimehullah) şöyle demiştir ; “Bir çok kimse : ‘La ilahe illallah diyen Cennete girer’ hadisini yanlış yorumlayarak bu sözü sadece dil ile tekrar etmenin kişiyi cehennem ateşinden kurtaracağını ve cennete girmesi için yeterli olacağını sanıyorlar. Oysa durum hiçte öyle değildir. Bunlar hadisi gereğince anlayıp kavrayamayan kimselerdir. Çünkü La ilahe illallah sözünü anlamadıkları gibi bu sözle nelerin amaçlandığını da düşünmemektedirler.Aslında bu hadisin manası şöyledir ;
"Allah'tan başka kendisine kulluk edilen tüm mabud ve ilahlardan uzak durmak ve onlarla olan tüm bağları koparmak, bunun yanında Allah'ın emrettiği bütün ibadet çeşitlerini sadece Allah için yapmak gerekir. Kişi bunları sadece Allah'ın rızası için yapmalıdır. Kim de bu kelimenin gereklerini yerine getirmez ya da bir kısmını yapmakla beraber Allah'tan başka şeylere de (mesela ; velilere ve salihlere) ibadet eder, onlar adına adak adar ve benzeri şirkleri işlerse, işte bu kimse yaptığı tüm güzel amelleri yıkmış, tüm ecrini gidermiş ve bu kelimeyle çelişmiş olur. Artık onun davasının kendisine hiçbir yararı olmaz.
Eğer bu kelimeyi sadece sözle söylemek yeterli olsaydı Rasulullah’a karşı olan, onunla savaşan ve ona düşmanlık yapan kimseler de bu sözü söylerlerdi. Oysa ki Allah Subhanehu ve Teala ; "Bil ki: Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur." ve "Bildikleri halde Hakka şahitlik edenler müstesna" buyurmuştur.
Kim buna uymaz ve gereği ile amel etmezse söylediği sözün kendisine hiç bir yararı yoktur. Kim, Allah'tan başka herhangi bir şeye ibadet ederse bu kimse ya bu kelimenin anlamını bilmeyen bir cahildir ya da iman iddiasında bulunan bir yalancıdır. Bunlar gerçekten aldanmış, amelleri ve dünya hayatındaki gayretleri boşa çıkmış kimselerdir. Ne var ki bunlar iyi şeyler yaptıklarını ve şirklerine rağmen Allah'a yaklaşacaklarını zannetmektedirler." [10]
Bilindiği üzere tevhid kelimesinin ikrarı bir ibadettir. Zira "Kim La ilahe illallah derse.." şeklinde gelen birçok hadisi şerifte tevhid kelimesinin ikrarının hemen arkasından kişiye cennet vaad edilmesi, bu kelimenin ikrarının asli ibadetlerden olduğunu ortaya koymaktadır. Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in "Zikirlerin en faziletlisi La ilahe illallahtır" buyruğu da tevhid kelimesinin ikrarının başlı başına bir ibadet olduğunu ifade etmesi açısından yerinde bir örnektir. Diğer taraftan selef imamlarının iman tanımına "Dil ile ikrar…" şeklinde başlamaları ve ikrarın tevhid kelimesini telaffuz etmek olduğunu belirtmeleri, tevhid kelimesini sadece dil ile telaffuz etmenin dahi bir ibadet olduğunu göstermektedir.
Allah Subhanehu ve Teala’nın kullarına emrettiği ibadetlerin hemen hemen tamamında mükellefin riayet etmesi gereken bazı rukûn ve şartlar mevcuttur. Bu rukûn ve şartların yokluğu yapılan ibadetin geçersiz olmasına sebep teşkil eder. Misal olarak Allah Teala’nın farz kıldığı namaz ibadeti kendi içerisinde bir takım rukûn ve şartları ihtiva etmektedir. Nitekim taharet, setrul avret, kıbleye yönelmek, vakit ve niyet namazın şartlarından bazılarıdır. Bu şartlardan herhangi birisinin eksik olması halinde kişinin namazının makbul olması söz konusu değildir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hadislerine baktığımız zaman namazın İslam'da en önemli ve fazileti oldukça yüksek bir ibadet olduğunu görürüz. Ukbe bin Amir (radıyallahu anh)'dan rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur ;
"Rabbin, koyun güden bir çobanın, bir dağın zirvesine çıkıp namaz için ezan okuyup sonra da namaz kılmasından hoşlanır ve şöyle der :
Benim şu kuluma bakın! Ezan okuyor, namaz kılıyor, yani benden korkuyor. Kasem olsun, kulumu affettim ve onu cennetime dahil ettim.” [16]
Namazın faziletine dair bu ve buna benzer hadisleri zikrederek hiçbir rukûn ve şartı yerine getirmeksizin namaz kılan bir kimsenin Allah'ın affına nail olarak cennete gireceğini iddia etmek takdir edilir ki oldukça fasid bir görüştür.
Diğer taraftan nasıl ki ibadetlerin belirli rukûn ve şartları var ise aynı şekilde bu ibadetleri bozan bazı haller de mevcuttur. Örneğin namazın içerisinde konuşmak namazı bozan bir ameldir. Namazın bütün rukûn ve şartlarını yerine getirmesine karşılık namazı bozan bir amel işleyen kişinin de kıldığı bu namaz ile Allah'ın affına nail olması ve cenneti kazanması elbette söz konusu değildir.
Hiç şüphesiz ki ibadetlerin en büyüğü ve en önemlisi olarak kabul edebileceğimiz tevhid kelimesinin ikrarının da kendi bünyesinde barındırdığı olmazsa olmaz rukûn ve şartları mevcuttur. Tevhidin ikrarı ile ilgili bir hadisi şerifte Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur ;
"Kim Allah’tan başka ilah yoktur der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri reddederse malı ve kanı haram olur. Hesabı ise Allah’a kalmıştır.” [17]
İmam Muhammed b. Abdulvahhab (rahimehullah) şöyle demiştir ; “İşte Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu hadisleri, La ilahe illallah kelimesinin manasını en açık bir şekilde izah etmektedir. Dikkat edilirse hadis, dil ile bu kelimeyi söyleyen kimsenin malını ve canını garantiye aldığından söz etmemektedir. Yine hadis, bunun sadece manasını bilmekle de gereğinin yerine getirilemeyeceğini bildirmektedir. Evet, bu kelimeyi sadece dil ile söylemek kişinin can ve mal emniyetini sağlamamaktadır. Kişi sadece Allah’a ibadet etmeli ve Allah’a asla şirk koşmamalıdır. Bununla beraber Allah’tan başka ibadet edilen putları reddetmediği sürece malı ve kanı haram değildir. Bunu yapmadığı, bunda şüphe ettiği takdirde böyle bir kimsenin mal ve can güvenliği söz konusu değildir.” [18]
Tevhid kelimesini ikrar etmekle birlikte Allah’a şirk koşan bir kavme mensup bir ferdin müslüman olarak isimlendirilmesi ve tevhidin kişiye fayda sağlaması ancak ve ancak üzerinde taşıdığı şirk itikadından teberri ettiğini ifade eden bir ikrarla mümkündür. Aksi takdirde bu şartlardan uzak bir ikrarın kişi üzerinde hiçbir fayda sağlamayacağı ve tevhid kelimesini ikrar eden kişiye getireceği kazanımlardan mahrum kalınacağı aşikârdır.
İslam alimleri eserlerinde “Bir kafir nasıl müslüman olur?” başlığı altında aşağı yukarı aynı lafızlarla şu nakillere yer vermişlerdir :
"Şayet kâfir, tevhidi ikrar etmeyen bir putperest ise tevhid kelimesini ikrar ettiği zaman ona Müslüman hükmü uygulanır. Daha sonra ise İslam’ın diğer ahkâmlarını kabul etmesi ve İslam’a muhalif dinlerden teberri etmesi istenilir. Ancak tevhidi ikrar ettiği halde nübüvveti inkâr eden bir kimse ise kendisinden Rasulullah’ın risaletini ikrar etmesi istenir. Şayet Rasulullah’ın sadece araplara gönderildiğine itikad eden bir kimse ise Rasulullah’ın bütün insanlara gönderildiğini ikrar etmesi gerekir. Şayet her hangi bir vacibi inkâr ediyorsa ya da bir haramı mübah görüyorsa taşıdığı bu itikadından teberri etmesi gerekir.” [19]
"Fakihlerin çoğu şöyle demiştir: Eğer bir yahudi veya hrıstiyan "Ben mü’minim" veya "Ben müslüman oldum" derse bu ifade ile onun müslüman olduğuna hemen hükmedilmez. Çünkü o kendisinin üzerinde bulunduğu şeyin İslâm olduğuna inanır. Şayet o kimse, "La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah" derse, bazılarına göre bunu söyleyenin müslüman olduğuna hükmedilmez. Çünkü onların içinde "Muhammed, bütün insanlara değil de sadece araplara gönderilmiştir" diyenler olduğu gibi, aynı şekilde onlardan, "Muhakkak ki Muhammed hak bir peygamberdir, fakat bundan sonra da peygamber gelecektir" diyenler de bulunmaktadır. Bilakis o kimsenin, kendisinin üzerinde bulunduğu dinin bâtıl, müslümanların dininin ise hak din olduğunu itiraf etmesi gerekir. Allah en iyisini bilendir." [20]
Görüldüğü gibi bir mecusi müslüman olurken farklı şartlar aranır, bir yahudi müslüman olurken farklı şartlar aranır, bir hristiyan müslüman olurken farklı şartlar aranır. Zira Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke’de putlardan uzaklaşmaya davet etti. Medine’de ise dirilere ibadetten neyh etti. Çünkü Mekkelilerin şirki putlara ibadet etmek, Medinelilerin şirki ise dirilere ibadet etmektir. Öyle ise bir yahudinin La ilahe illallah derken Lat veya Uzza putundan beri oldum demesi onu müslüman yapmaz. Çünkü yahudinin şirki dirileri ilah edinmesidir. Bir Mekkeli müşriğin ben hahamları ve rahipleri reddediyorum demesi onu müslüman yapmaz, onun putlarını reddetmesi gerekir. Bugünde bir demokratın Lat veya Uzza putundan beri oldum demesi onu müslüman yapmaz, idare ve hükmü yalnız Allah’a tahsis ederek demokrasi putunu reddetmesi ve içinde bulunduğu tüm şirklerden teberri ederek kelime-i tevhidi ikrar etmesi gerekir.
Açıkça görülmektedir ki, kişinin İslamı ancak üzerinde bulunduğu şirki terk ettiğine dair bir ikrarla geçerli olur. Bununla birlikte farklı şirk itikadlarına sahip toplumların, müslüman olarak isimlendirilebilmesi sadece tevhid kelimesini ikrar etmelerine değil bilakis tevhid kelimesi ile birlikte şirk itikadlarını terk ettiklerine dair açık ikrara bağlıdır.
Evet, bugün çoğunluk La ilahe illallah kelimesini telaffuz etse de, manasını bilmediklerinden ve şartlarından habersiz olduklarından dolayı bu kelimeye muhalif ve zıt olan her türlü fiil ve sözü bu insanların üzerinde görmek mümkündür.
Asırlar öncesindeki kelime-i tevhidi ilk söyleyen insanlara baktığımızda onlar bu kelimeyi söyledikten sonra hayatları tamamen değişiyor, cahiliyenin tüm pisliklerinden arınmış olarak Allah’a teslim oluyorlardı. Bu kelimeyi söyleyen insanlar zamanın tağutlarına başkaldırıyor, kalplerinde dinmeyen bir çoşku hissediyorlardı. Ya günümüz insanları! Onlar bu kelimeyi söylüyor hatta söylemekle kalmıyor vird haline getirip sürekli ağzında tekrarlıyor. Ama hayatlarında değişen hiçbir şey yok.
Bu kelimeyi söyleyen ilk nesil ile bugünkü neslin arasındaki farkın sebebi şudur ; onlar bu kelimeyi söyledikten sonra hakkıyla yaşamış, bugün insanlar ise bu kelimenin ne olduğunu, neyi kabul ettiğini bilmeden söylemiş ve halen söylemektedirler.
O zaman ilk neslin anladığı gibi, bu kelime tekrar irdelenmeli ve kaybolan manaları, zaman içerisinde unutulan şartları tekrar gündeme getirilmelidir ki kelime-i tevhidi emrolunduğumuz gibi anlayalım ve yaşayalım.
Ve alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun..
HABERE YORUM KAT